25 Ağustos 2017 Cuma
Nasipsizlik
Keşke her şey dualarımdaki gibi olsaydı derdi çoğu zaman. İsyan etmiyorum yanlış anlama diye eklerdi. Hayat bunu söyletiyordu ona belki de. Ben niye böyle olmak isteyeyim? Nasipsizlik burada devreye giriyordu. Kanına işliyordu karamsarlığın karanlığı. O karanlıkta gözlerini kapatıp kendini boşluğa bırakıyordu. Gözlerini açamıyordu. Açmak istiyordu ama... Nafile. Yaşanmışlıklar dediği o karmaşıklık içerisinde kendine bir yer arıyordu. İnsanlardan çok yorulmuştu. Sanki bütün kötülükler onu yormak için vardı. Ve bu kötülükler onun kendine zarar vermesini sağlıyordu. Sanki düşünecek bir şeyi kalmamıştı. Yüzünü buz gibi suyla yıkayıp aynaya uzunca bakakalıyordu. Kendinde en sevmediği şey çok fazla ayrıntılarda boğulmasıydı. Ayrıntılar onu boğuyordu, o da ayrıntıları. Nefesini kesiyordu tüm bu olanlar. Tüm detaylar... Tüm vefasızlıklar... Tüm kötülükler... Tüm hak etmeyenler... Tüm yanlışlar...
O artık iyiyi düşünemez hâle gelmişti. İyiyi düşünse de sonunu kötüye bağlıyordu. Tek bir isteği vardı hayata dair. Bu hayatta iyiliği düşünenler ve yaşatanlar kalmalı. Gerisi teferruat... "İyi kalın", "iyi olun", "iyi yaşayın", "iyi yaşatın", "iyi sevin"...
@Topalogluomur
Güvenmek dediğiniz
Güvenmek dediğiniz şey nedir sizin? Ya da güven kavramının hassasiyeti. Ya da hissedilen güvenin güzelliği falan.
Belki de sizi salt yalnızlığa iten o saçma kavram?
Belki de yalnız oluruz, yanlış olmayız diyebilmek?
Ben açıklayayım mı? Güven dediğiniz kavram yeryüzündeki hak etmeyenlere verdiğimiz o boktan duygu. O hak etmeyenler hep bu dünyada yaşarlar. Sizin dünyanızın içine etmek için. Hayatı size zindan etmek için. Tam bu sefer oldu dersiniz. Sonra... Fiyasko. O hak etmeyenler hayatlarını sürdürür en güzel şekliyle. Ama siz, paramparça... Duygularınızın tarifini yapamayacak cümleler çıkar karşınıza. Güvenecek bir dolaylı tümleç ararsınız. "Kime" dersiniz? "Kime ulan?" Cevap sizi hak etmeyenlere götürür ne yazık ki. Tekrar başa dönersiniz. Unutmak için bir şeyler denersiniz. Alkol, bilmem... Belki de sigara... Kesmez hiçbiri sizi. Sonra sokaklara atarsınız kendinizi. Zifiri karanlıklar ararsınız. Çözüm olacağını düşüneceğiniz için. Ama çözüm sokaklar da değildir. Düşünmemek istersiniz. Ama her düşünmeyişiniz de karşınıza çıkar o hak etmeyenler. Gözlerinizi kapatıp bir an olsun kaybolmak istersiniz. Hayallerinizle güzel yerlere gitmek istersiniz. Mutlu olduğunuzu hatırladığınız o güzel yerlere. O dakikalara...
Ama aksilik işte... Hak etmeyenler o masalların bile sonuna gelir hep iyi ya da kötü. Ama en çok kötü...
~
İşte böyle boktan bir kavramdır güven...
Hiç hak etmeyene verdiğiniz,
Ama sonuna kadar hak edene yüz çevirdiğiniz,
Ruhunuzu terk edip gitmiştir belki "güven" dediğiniz,
O yüzden güzel gelir zaten "yalnızlık" dediğimiz...
@TopalogluOmur
mesafeler diyorum
mesafeler diyorum...
hani bi' çok şeye engel olan
hani deli gibi isteyip yapamadığın
hani hiç bu kadar istemediğin
hani olsa diye uykuya sardığın
hani hayallere daldığın
hani her şeyi göze aldığın
hani seni uzun uzun yazdıran...
~
mesafeler diyorum...
hani her düşündüğünde bir anlık unutup gittiğin
hani unutulup gittiğin...
hani 'of' dedirten
hani kafayı yedirten
hani sesini titreten
hani özlemini dirilten
hani seni rakı içirten
hani o uzunca mesafeler var ya...
işte o mesafelere yazıyorum bugün.
@Topalogluomur
Anksiyete
Hüzün dolu bir gündü. Aslında her gün ona böyle hissettiriyordu. Çok fazla uyumaya başlamıştı. Çok fazla dikkati dağılıyordu. Dinlediğini anlayamıyordu. Sürekli boşluklara dalıyordu. Ve bunun düzelmesi için hiçbir şey yapmıyordu. Kendi benliğini kaybetmeye alışmış, hatta bunu kabullenmişti. Aksini istemiyordu. Gözlerinin önüne hep geçmişteki hatıraları geliyordu. O, artık bir anksiyete haline girmişti. Sürekli olumsuz şeyler düşünmekten; kendi kabuğunun dışına çıkmaya korkuyordu. "Neden" diye sorduklarında: "bilmiyorum, belki de bunu hak ediyorumdur" diyordu. Neden hak ettiğini düşünüyordu? Hep yaptığı hatalar olduğunu düşünürdü. O, hatalardan aldığı dersler sonucunda "iyilik" kavramına yaklaşırdı. Olumsuz düşünme sebebi, vicdanını rahatlatmanın o kadar kolay olmadığıydı. Şu an böyle olmasının sebebi, geçmişte bıraktıklarıydı. Her insan yaşattığını yaşarmış. Belki de bundandı. Kendini savunmasız hissetmek istemiyordu. Güçlü gözükmek istiyordu. Korkuyordu. Yıpranmaktan, sevdiklerinin yanında olmamasından... O, kendisi için hiçbir şey düşünemez hale gelmişti. Hep başkalarının mutluluğuyla kendini motive eder olmuştu. Kendisini unutmuştu. Bu unutkanlık, onu tanınamayacak hale getirmişti. Tanınmak istemediği bir boşlukta uyumak istiyordu sadece. Uyanmamak üzere...
@Topalogluomur
Neden
Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Yapamıyordu. Yaşadıklarına karşı bir direnç gösteremiyordu. Güveni defalarca kırılmıştı. Herkesten şüphe ediyordu. Neden diye sorguluyordu. İyiliğin bu kadar kolay olduğu dünyada neden kötülük yapabiliyor insan? Neden merhamet duygusunu bile yitirmişti insan? Neden bu hayatın bir de sonu olduğunu bilmiyordu insan? Neden bu denli gözlerini karartıyordu insan? Nedameti bu yüzdendi. Bu insanları hayatına sokabilen yine kendisiydi. O, kendine hep şunu söylerdi: "Her şeyimi kaybetsem bile, merhametim beni ayakta tutsun" Bildiği tek şey bu cümleyi her zaman yaşatmak istediğiydi. Bu cümleyi yaşatmak elindeydi. Bazen kendini kalabalığın içinde yapayalnız hissederdi. Kendi kendine konuşmaktı onun için yazı yazmak. Kendini dökmekti. Kendini görmekti. Kendisiyle yüzleşmekti en çok da... Baktığı pencereden görmesini istediği insanlara okuturdu bu yazıları. Kendine bir şey katmak isteyenlere...
@Topalogluomur
Baba
Babasının günlüğünü okumayı çok severdi. Orada tüm küçüklüğü, tüm mazisi vardı. Babasının her şeyi bu kadar detayla not etmesine çok şaşırırdı. Babasının yazısı çok güzeldi. Belki de o babasının sayesinde yazmaya böylesine merak salmıştı. Anlatamadıklarını, yaşatamadıklarını uzun uzun yazardı. Babası da öyleydi... İçinde yaşardı her şeyi. Gözyaşlarını bile içine dökerdi. Bu yönüyle babasına çok benzerdi. Üzüntü paylaşılınca geçmezdi. Çok büyük keşkeleri vardı, hayatına dair... Özlem duygusunu çok derin hissediyordu bu yüzden. Tarihler, saatler aklına geliyordu. Unutmak mümkün müydü? Asla... Şimdilerde yazılarını okuduğu adam yanında yoktu. En çok da ona dair keşkeleri vardı zaten. Günlüğünü açtığında kendini tutamaz, ağlardı. Ama bu ağlamak, ona çok iyi gelirdi. Çünkü, huzur kokardı o günlükteki anılar. Gözlerinin önüne getirirdi yaşadıklarını, iyisiyle kötüsüyle... Yüce gönüllüydü babası. Kıymetini kaybettikten sonra anlamasıydı en büyük üzüntüsü. Ölümdü en büyük gerçeği bu hayatın. En çok unutulan ama en gerçek olanı hem de...
@Topalogluomur
Baş Ağrısı
Başı çok ağrıyordu. Ama bundan keyif alır gibiydi. Dikkatini bu acıyla dağıtmak istiyordu. Belki de bu acı, ona düşünmekten korktuğu şeyleri unutturuyordu. Unutmak? Unutmak, öyle kolay değildi. Unutmak denilen şey, aslında yeniden hatırlamaktı. Unutmaya çalışmak, öyle kolay değildi. Bu yüzden içki içmezdi. O, derdini bile önemsiyordu. Aslında bu melankolik düşünceleri kafasından ne atmak istiyordu ne de onlarla yaşamak. İkisinin arasında kalmıştı Dante gibi. Nasipsizliğine çok inanırdı. Kafasında hep olumsuz düşünceler barındırırdı. Onun derdine ortak olmak isteyenleri nazikçe reddederdi. Çünkü, anlatınca geçmezdi. Geçemezdi... Ben böyle mutluyum derdi. Kendi içine kapatmıştı duygularının düğümünü. Bu kördüğümdü. Kendisi bile çözemezken, başkalarına müsaade etmezdi. Hep şöyle söylerdi: "Yanında mutlu olabildiğim insanlar istiyorum" İnsanlar? Hep zarar görmüştü bu kavramdan. Tam ayağa kalkacakken tekrar yıkılmıştı. Pes etmişti artık. Sessizlik ve karanlık istiyordu. Hatta fazla uyuyabilmek istiyordu. Birkaç gün uykudan uyanmamak... Unutmak dedik ya işte. Unutmak, öyle kolay değildi.
@Topalogluomur
Yazık
Soğuk bir geceydi, yüzüne çarpan ürpertiyi tarif edemiyordu.
O an tutulmuştu. Yüzünde bir huzur hissetmişti. Ama kısa süreli bir huzur... Bu
dönem açlığı sadece huzura değildi. Birçok kavrama açtı çünkü.
Yaşayamadıklarına mı üzülmeliydi, hayalini kuramadıklarına mı? Sorularının
cevabı, elbette hayatın kendisiydi. O en çok hayal kurmayı severdi. Duygularını
bir tek orada yansıtabilirdi çünkü. Hayaldi işte... Olmasa da hayal. Karanlığı
bu kadar sevme sebebi belki de buydu. Gözlerini kapatma fırsatına gerek bile
yoktu. Karanlıkta gözlerinin önüne gelirdi yaşatmak istedikleri. Yaşatmak?
İnsanın elinde sadece "inanç" kavramı varken biraz zor olmalıydı bu
olgu. İnanç? Sadece inançlı olmak yetmezdi. Yapılması gereken? Onu da
bilmiyordu ki... Kapatmıştı tozlu günlüğünü cümlelerini bitirdikten sonra.
Birisi okur diye bir korkusu yoktu. Okuyan yazık diyecekti çünkü...
@Topalogluomur
bazen
birbirine güzel anılar katabilmektir bazen,
bazen beraber ağlamaktır,
bazen ise içten içe gülmektir,
bazen sarhoş olana dek içmektir,
bazen sımsıkı sarılmaktır hiç konuşmadan; kokusunu içine çekerek,
bazen detone olacağını bildiğin hâlde şarkı söylemektir,
bazen içini dökmektir suyla konuşurcasına,
bazen cümle kuramamaktır gözlerinde kaybolurken,
bazen çektiğin acıları göze almaktır,
bazen mesafeleri yıkmaktır,
bazen susmaktır,
bu hayat bazenler ile doludur...
-önemli olan bu bazenleri "birisinde" yaşatmaktır.
@Topalogluomur
bazen beraber ağlamaktır,
bazen ise içten içe gülmektir,
bazen sarhoş olana dek içmektir,
bazen sımsıkı sarılmaktır hiç konuşmadan; kokusunu içine çekerek,
bazen detone olacağını bildiğin hâlde şarkı söylemektir,
bazen içini dökmektir suyla konuşurcasına,
bazen cümle kuramamaktır gözlerinde kaybolurken,
bazen çektiğin acıları göze almaktır,
bazen mesafeleri yıkmaktır,
bazen susmaktır,
bu hayat bazenler ile doludur...
-önemli olan bu bazenleri "birisinde" yaşatmaktır.
@Topalogluomur
Kaydol:
Yorumlar (Atom)







