"ne babamızın omzunda ağlayabildik.
ne de annemiz üzülür diye dertleşebildik."
böyle bir alıntı okudum geçenlerde.
böyle bir alıntı okudum geçenlerde.
bayramın birinci günüydü dün...
babamın mezarını ziyarete gittik.
kulağım çınladı bir süre...
kulağım çınladı bir süre...
-biri seni anıyor derler bizim oralarda.
şöyle dedim kulağım çınladığında:
"beni iyilikle hatırlayanı Allah da hatırlasın, unutmasın."
şöyle dedim kulağım çınladığında:
"beni iyilikle hatırlayanı Allah da hatırlasın, unutmasın."
beni unutmayan birileri varmış.
orada anladım bir kez daha.
"eksik" kalmışım...
bu çok bariz...
bu çok bariz...
olmamış bir şeyler.
ve bu saatten sonra;
olmayacak gibi de...
anlatamamışım derdimi yani.
ya da anlamamış hiç kimse.
tükenmiş kalmışım bir köşe başında.
dinleyenim olmamış...
sevinci kalmamış yaşanmamış duyguların.
büyüdüğümü anlamışım,
hayatın bir "pamuk şeker" olmadığını.
böyle olması mı gerekirdi?
hani kalbin iyiyse iyi olacaktı her şey?
hikâye...
hayat, pamuk şekerin suya düşmesi gibi...
hayat, pamuk şekerin suya düşmesi gibi...
eriyip gidiyor hayallerin gözlerinin önünde...
öylece bakıyorsun geçip giden zamana...
sahi, nerede o eski bayramlar?
bunca özlem duyduğum şey,
eski bayramlar mı yalnızca?
eski bayramlar mı yalnızca?
yoksa bir türlü eskitemediğim anılar mı?
aynadaki çizgili yüzümün nedeni,
kafamdaki kapatamadığım konular mı?
-çııııın...
-çııııın...
Ömür Topaloğlu
Derde Deva Muhteva
(Bir İki Cümle)

