30 Kasım 2020 Pazartesi

Üçüncü Şahıs



"mum ağlamadıkça alev gülmez,
yürek yanmadıkça göz yaşarmaz."
demiş Mevlana...
mum ışığı, odamdaki duvarlara yansırken;
hep bu sözü anımsıyorum.
bazen bir söze bile ağlayabiliyorum...
nedenini bilmiyorum.
ama bana iyi hissettiriyor.
...
anlatacaklarımı biriktirdim,
yine zihin kumbaramda.
tane tane...
güzel anılara zaafım var.
söylemiş miydim?
anılar çok kıymetlidir.
ve o anılarda nasıl hissettiğin...
-
meyus bir odam var benim.
minimal ve karanlık...
haa, bu arada:
meyus: arapça'da üzgün, ümitsiz demek.
karamsar olmayı da bir hayli severim vesselam...
konudan konuya geçiyorum.
farkında mısın?
nedenini bilmiyorum.
ama bana iyi hissettiriyor.
...
her zaman mutlu olabilirim klişesi bana göre değil.
acılarımı seviyorum.
dertlerimi düşünmeyi,
onlarla yüzleşmeyi.
elimde değil.
düşünmeden edemiyorum hiçbir şeyi...
pollyanna'yı hiç tanımam.
tanısam da sevmezdim zaten.
acının lezzetini görünce,
mutluluğu yaşamak daha güzel...
bana sorarsanız.
(sormazsınız ama...)
neyse.
...
hayallerim hep kısıtlıdır.
düşüncelerim de şu ara karantinada.
korkuyorum...
kafamın içini susturamıyorum bazen.
üzerime geliyor, hissettiklerim.
kendimi anlayamıyorum.
bu kadar acı insan sağlığına zararlı.
tat alma duyumu kaybetmiş olabilir miyim?
-
en büyük mücadeleyi kendimle veriyorum.
her şeyin sebebi olmak zorunda mıyım?
nasıl oluyor da, bu anlamsız sebep arayışına giriyorum?
dünyayı ben mi kurtaracağım?
çok soru soruyorum,
farkında mısın?
nedenini bilmiyorum.
ama bana iyi hissettiriyor.
...
düşüncelerim enkaza dönüşüyor.
altında eziliyorum.
YETER!
Sessizlik...
Üçüncü şahsın cevabı:
neyi düşünüyorsun be!
bilmiyor muydun bu hayatın -seni yıpratacağını?
anlayamadın mı halen,
dünyanın kaç bucak olduğunu?
ne için çabalıyorsun?
hayat ölümle terbiye edilmiş.
öğretmediler mi sana?
tükenmedi mi umutların
doğan güneşe rağmen?
...
biliyorum ama.
işte bu bana çok kötü hissettiriyor... 
sevgili üçüncü şahıs!


                                                                                          @Topalogluomur 
                                                                                         



1 Ekim 2020 Perşembe

Birçok Kez Öldüm



Birçok kez öldüm ben.
Biliyor musun?
Yaşadıklarımdan görüyorum.
Öldüm ben!
Hislerim de öldü benimle birlikte...
Hissettiklerim de öldü.
Karşılık beklemedim hiç,
Birini severken...
Ben bu hayatta hep sevdiğim yerden yara aldım.
Aşık olmak falan değil,
Yalnızca sevgi...
Masum duygularımın en güzeli...
Ne oldu biliyor musun?
Bir kenara atıldı gariban...
İşte o an,
Anladım...
Sevgim de öldü!
Sonra kendimi telkin ettim.
Bir insan kendini telkin edebiliyorsa;
O insan olmuştur, -benim için.
Neyse...
Dedim ki olur böyle şeyler...
Hayat bu!
Her zaman gülemeyiz...
Ayağa kalktım!
Bu sefer tamam...
Tam böyle arkama yaslanmak istiyorum.
Güvenle...
Gözlerim kapalı...
Ne oldu biliyor musun?
Herkes, her şeyi yaptı.
Olan yine bana oldu.
Güvenim de öldü!
İyi biriydi vesselam...
Toprağı bol olsun...
Sonra her şey iyi olacak dedim.
Sırtım delik deşik ama,
Hiç önemli değil!
Ben ne zorluklar gördüm.
İnancım hep benimleydi...
Dua ettim.
Mücadele ettim.
Savaştım.
Pes etmedim öyle...
Kimseye de belli etmedim.
Umut ettim her daim...
Ne oldu biliyor musun?
Herkes, her şeyi yaptı.
Olan yine bana oldu.
Üzülerek söylüyorum.
İnancım da öldü!
Çok yazık...
Hayalleri vardı garibanın.
Ama maalesef,
Sizlere ömür...
Sonra;
Ağlamaya başladım.
Her şey gözlerimin önüne geldi.
Kendimi kaybettim.
Her şeyi sorguladım, durdum.
Gözyaşlarım kurudu.
Sonra bir sessizlik...
Ölüm sessizliği dedikleri.
O an, anladım...
Ne oldu biliyor musun?
Gözyaşlarım da öldü!
Duygusal katliam!
Birçok şey öldü yani.
Ölmeye de devam ediyor...
Ama önemli olan,
Ne biliyor musun?
Bu ölümlerden sonra,
Tekrar nasıl dirileceğim?
Bunu ben de bilmiyorum...



                                                                                             @Topalogluomur

                                          Not: Yazı başlığında Yunus Özyavuz'un şarkısından esinlendim.
                                                                                                                                           Saygılarımla... 





11 Eylül 2020 Cuma

Delilik



Oldukça zorlanıyorum şu aralar,
Her şeyde.
Yürümekte zorlanıyorum, mesela...
Ayaklarım beni götürmek istemiyor,
Gitmek istediğim yerlere...
İki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanıyorum.
Dilim söylemek istemiyor içimdekileri...
Bir şeyleri hissetmekte zorlanıyorum,
Kalbim müsaade etmiyor, anlamsız duygulara...
Ben mi anlatamıyorum acaba diyorum?
Yoksa etrafımdakiler mi çok duygusuz?
Zamanımın neresindeyim?
Hangi dakikada takılı kaldım?
Nereye götürmek istiyor beni bu saniyeler?
Sürükleniyorum...
Karar veremiyorum.
Beceriksizin tekiyim, biliyorum.
Yalnızca merak ediyorum...
Hangi boşluk burası?
Yüreğim neden böyle sıkışık?
Neden uykularım benimle alay ediyor?
Saçma sapan düşünceler benden ne istiyor?
Nasıl her şeye kendimden pay biçiyorum?
Aptal mıyım ben?
Sanırım, evet.
Bu düşüncelerden kurtulmaya çalışırken bile,
Yoruluyorum...
İnsanlara bakıyorum.
Çok mutlu gözüküyorlar.
Neden bu kadar mutlusunuz?
Sonra kendime bakıyorum.
Bitiğim resmen...
Tat alamıyorum hiçbir şeyden.
Peki ya,
Bir dakika içerisindeki duygu değişimlerim?
Yok yok...
Düpedüz delirdim ben.
Uyumayı özledim.
Deli gibi uykum var.
Bak yine deli dedim!
Uykuya bile doğru düzgün karışamıyorum,
Eskisi gibi...
Yolunda gitmiyor rüyalarım...
Sadece rüyalarım mı,
Yolunda gitmeyen?
Hayır!
Hayatım yolunda gitmiyor.
Hayallerim yolunda gitmiyor.
Gidemiyor...
Gitmek istemiyor...
Hangisini seviyorsun?
Hatta;
Yol da bile değiller.
Alkolü fazla kaçırmışlar.
Şarampol falan yani...
Ne diyebilirim ki?
Geçenlerde şöyle bir şey okumuştum:
Onunla avutuyorum bu ara kendimi.
Dua üç harf kadar küçük,
İçine dünyaları sığdırabilecek kadar da büyüktür.
Ben "Amin" der susarım.
Duam belli.
Duyan belli...
Öyle işte...


                                                                               @Topalogluomur


















7 Eylül 2020 Pazartesi

Ömür Dediğin



7 Eylül 2020...
Sendromlu bir Pazartesi günü.
Doğum günüme iki gün kaldı.
Ben bugünlerde çok duygusallaşıyorum.
Niye biliyor musun?
Öylece geçip gidiyor "ömür" dediğin...
Farkına bile varamıyorum.
Gözümün yaşına bakmıyor; zaman.
Bu rüzgâr beni nereye sürükleyecek?
Derin derin düşünüyorum.
Düşünmek:
Aklından geçirmek, zihninde göz önüne getirmek. (bkz.)
Her zaman yaptığım şey...
Rutin bir alışkanlığım.
Hiçbir şey aklımdan çıkmıyor.
Elimde değil ama;
Gözümün önünden de gitmiyor.
Bir yaşıma daha giriyorum.
Neleri sığdırdım acaba
Kocaman bir seneye?
HİÇ!
GERÇEKTEN HİÇ!
Olsun be!
Bu sene de böyle olsun.
Bu sene de başaramadım.
Hayırlısı diyeyim.
İçimde ukde olsun.
Her yeni yaşımda;
Bambaşka bir beklentim oluyor kendimden.
Hep yeni hayallerle avutuyorum kendimi.
Avutmak:
Bir kimseye, acısını dindirici, sıkıntısını giderecek sözler söylemek. (bkz.)
Kendi başımaydım.
Acımı dindiremedim.
Sıkıntılarımı gideremedim.
Böyle sözler de işitmedim.
Hangi kelimenin anlamına bakayım?
Umut etmek:
Beklemek, ummak. (bkz.)
Ömrüm beklemekle geçiyor,
Güzel olan her şeyi.
Kalbi güzel olanın, yolu güzel olur diyorlar.
Ben de bilhassa; Allah'ın dediği olur diyorum.
Kalbim mi güzel değil?
Yoksa çok mu zor mutlu olmak?
Mutlu olmak:
Kişinin yaşamı boyunca onu mutlu eden şeylerin farkında olması. (bkz.)
Farkındayım her şeyin.
Ama onlara ulaşamıyorum.
Yoruldum hayal kırıklığı yaşamaktan.
Kafamın içini susturamamaktan yoruldum.
Yorulmak:
Yorgun duruma gelmek. (bkz.)
Kendime soruyorum.
Ben bu yorgun duruma nasıl geldim?
Cevap:
..................................................
Anlatmak istediğim bu.
Bir şeyleri yaşıyorum;
Ama nedenini bilmiyorum.
En kötüsü de bu değil mi?
Bilmeden yaşamak...
Yaşamak:
Varlığını sürdürmek, yaşam sürmek. (bkz.)
Hep bir şeyleri sürdürmeye çalıştım.
Bilmesem bile.
Bilmekten korksam bile.
Asıl soru şu:
Bu nasıl yaşamak?


                                                                                    
                                                                                                           Nice yıllara, Ömür.
                                                                                                                                 09.09  



                                                                                                         @Topalogluomur

















30 Temmuz 2020 Perşembe

Birader


Yarın bayram...
Saçlarıma ak düşmüş.
Bugün aynaya baktığımda anladım.
-Yaşlanıyorum be birader...
Arkamda bırakıyorum her şeyi.
Belki de öyle zannediyorum.
Hüzünlerim benimle beraber mi geliyor?
Neden her bayram böyle oluyorum ben?
Kafamın içi neden allak bullak?
-Sorma nedenini be birader...
İçim biraz buruk.
Biraz da yalnızım...
Gözlerim buğulu.
-Neyi düşünüyorum biliyor musun birader?
Anıların kıymetini...
İnsan bu hayatta; anılardan ibaret.
Başka hiçbir şeyin hatırlanmıyor.
Çekip gidiyorsun bu dünyadan.
Uyudun, uyanamadın misali...
-Neye üzülüyorum biliyor musun birader?
Kıymetini bilemediğim anılarıma...
O anıları yaşadığım insanların yanımda olamayışına...
Sonra kendi kendimi yiyorum işte.
-Keşke demekten nefret ediyorum, biliyor musun birader?
Zamanın bu kadar acımasız olmasından...
Zamana karşı takatimin kalmamasından...
Nefret ediyorum!
Bu hayatta her şeye alışılıyormuş.
-Ben alışmak istiyorum diye sordun mu be birader?
Bayramın birinci günü...
Canımdan çok sevdiğim insanın mezarına gidiyorum.
Dua ediyorum.
Anlatıyorum içimdekileri.
Duyar belki ümidiyle...
Ağlıyorum üstelik.
Sonra evime dönüyorum.
Hiçbir şey olmamış gibi.
Bu mudur?
-Ben o kadar gamsız mıyım be birader?
Yalan yok.
Dayanamıyorum bazen.
Boş verebilseydim her şeyi diyorum.
Sonra aklım başıma geliyor.
-Ben böyle iyiyim, birader!
Acılarım beni ben yapan şeyler!
"Zamanla nasıl değişiyor insan?
Hangi resmime baksam ben değilim." 
Demiş; üstat Cahit Sıtkı.
Öyle güzel söylemiş ki...
Her okuduğumda "Otuz Beş Yaş" şiirini;
Gözlerim doluyor.
İstemsiz...
Öyle bir şey işte "ömür" dediğin...
Bir gün güldürür.
Bir gün ağlatır.
-Sen yine de ikisini de nasıl yaşadığını unutma birader.
Unutma ki; hayatının bir anlamı olsun.

                                                                            İyi Bayramlar...


                                                                                           @Topalogluomur

                                                                                         

                                                                bkz. (Cahit Sıtkı Tarancı - Otuz Beş Yaş Şiiri)
                                                                                                        Saygı ve özlemle...
                                                                                         











10 Mayıs 2020 Pazar

Üzülme be Anne!



Üzülme be Anne!
Belki istediğin gibi bir evlat olamadım sana.
Haklısın...
Ama kızma be Anne!
Hayallerim var benim.
Gerçekleşmeyecekler, biliyorum.
Ama bu hayallerim;
Hep senin mutluluğunu istiyor.
Kendimi unuttum ben artık.
Ben artık sen gibi;
Karşılıksız seven insanları arıyorum Anne!
Mutlu olmamı istemeyen insanlara inat;
Sen beni yalnız bırakma olur mu?
Sen de yalnız bırakırsan;
Kimsesiz kalırım ben.
Tutunacak bir dalım kalmaz işte o zaman.
Sen üzülme diye nelerden vazgeçerim biliyor musun?
Üzülme be Anne!
Ne yapalım?
Adam olamadım işte.
Olmadı yani.
Kalbimin ekmeğini yiyemedim.
Denedim.
Her şeye rağmen.
Her şeyi içimde yaşayarak.
Kötü bir insan değilim ben Anne!
O kadar kötü insan tanıdım ki.
Ama savaşmayı öğrendim Anne!
Sırf senin için...
Sen beni o hâlde görüp üzülme diye.
Yoksa ben dayanabilir miydim?
Hayır!
Üzülme be Anne!
Ne olur?
Dua et yeter ki.
Her şey olur.
Belki bir gün...
Mucizeler olur.
Yüzümüz güler işte o zaman.
Ben alışkınım Anne!
Karamsar değilim ben.
Benim mizacım böyle.
Ben içime atmaya alıştım.
Gözyaşlarımı senden saklamaya.
Sana içimi dökemedim ben.
Ağladığın gözümün önüne gelirdi hep.
Yapamazdım.
Deniz kenarına giderdim.
Dalgalara bağırırdım zifiri karanlıkta.
Sesim kısılırdı.
Eve geldiğimde;
Nasılsın oğlum?
İyiyim Anne! (çok yoruldum, Anne)
İyiyim... (hiç iyi değilim, Anne)
Beni merak etme... (tükeniyorum, Anne)
Üzülme be Anne!
Varlığın bana yeter.
Zorluklarla mücadele etme sebebimsin.
Allah'ım seni başımızdan eksik etmesin.
Sana söz...
Saraylarda yaşatacağım seni.

                                                                                                             ANNEM'E...


                                                                                                      @Topalogluomur

                                                                                       


Başta -annem ve -ablam olmak üzere bütün mukaddes annelerin;
Anneler gününü kutluyorum.

































5 Nisan 2020 Pazar

Karantina


Düşünmekten uyuyamadığım günlerdeyim.
Yine gece-gündüz mefhumunu unuttum.
Hava kapalı ve müstehzi. 
Yağmur yağıyor üstelik.
Yağmur damlaları çok garip değil mi?
İnsanın acısına damlıyor gibi.
"Karantina günleri" bana hiç yaramıyor.
Kendi ekinoksumu yaşayamıyorum.
Bir düzene, dengeye ihtiyaç duyuyorum.
Evde mi hapsoldum?
-Sanmıyorum.
Düşüncelerimin içerisinde hapsolmuşum ben.
Kafamın içindekilerle yaşıyorum.
Oradaki yaşananlar benden özerk.
Sözümü geçiremiyorum.
Gözümün önüne kötü şeyler getiriyorlar.
Korkuyorum.
Atipik psikoz muyum?
-Bilmiyorum.
Deli miyim?
-Bilmiyorum.
Delirmek üzere olabilirim.
Odama kapanıyorum.
Kitapların dostluğu bana iyi geliyor.
Konuların içerisinde kayboluyorum.
Olayların kurgusal akışından çıkamıyorum.
Kendimi iyi hissediyorum böylelikle.
Nasıl bu kadar yalnızlaştım?
-Yine bilmiyorum, sevgili okur.
Ben bu ara birçok şeyin cevabını bilmiyorum.
Bazen her şeyi bildiğini düşünmek;
Hiçbir şey bilmemekten daha korkunç...
Bedenim yoruldu artık.
Her zaman içime atamam ki.
Gözlerim yoruldu artık.
Daha fazla ağlayamam ki.
Beynim yoruldu artık.
Her şeyi kafama takamam ki.
Ellerim yoruldu artık.
Her daim böyle yazamam ki.
En korktuğum şey;
Anlatacak bir şeyimin kalmaması.
Hatta bir şeyimin kalmaması!
Eee...
Zaten her şey yarım yamalak.
Uyumak, işkence gibi.
Uyanmak, hiç istemediğim.
Nasıl olacak böyle?
Bir cümle okudum geçenlerde:
"Acaba ölüm olmadan ölmek mümkün mü?
Veya ben, bensiz ölebilir miyim?"
Ben artık...
Bensiz ne yapabilirim?
-Onu inan bilmiyorum, sevgili okur.
O yüzden susuyorum.
Ama öyle böyle susmak değil.
   




                                                                                   @Topalogluomur
                                                                                   (Karantina/25.Gün)









27 Şubat 2020 Perşembe

Diyemedim


Odam yine karanlık.
27 Şubat 2020.
Kandil Gecesi. (Regâip)
Gök gürültülü yağmur yağıyor.
Yağmur damlaları bana bir şey anlatmak istiyor gibi.
Mum yaktım.
Loş bir ortam.
Dalmışım yine en derinlere.
Ama öylece kalmışım.
Gözlerimin önünde felaket senaryoları.
Zihnimle psikolojik savaş içerisindeyim.
İstemiyorum toparlanmak.
Acıdan mı besleniyorum?
Belki de...
Mutluluk kolay değil mi üstad?
Ne bileyim.
En güzel acı, kavuşamadığın şeye duyulan özlem değil midir zaten?
Acı, insana kendini hatırlatmaz mı?
Yüzüne vurmaz mı, unuttuklarını?
Bugün biri bana:
"Çok içine kapanık gözüküyorsun" dedi.
Duvarlarım varmış.
Öyle söyledi.
Diyecek cümle bulamadım.
O duvarlar nasıl oluştu biliyor musun?
-Diyemedim.
O duvarların her tuğlası kötü insanlardı biliyor musun?
-Diyemedim.
O duvarların arkasında yeri geldi yapayalnız kaldım.
-Diyemedim.
Anlattığımda kim beni gerçekten dinledi?
-Diyemedim.
Ya da dinleyen biri beni gerçekten anladı mı?
-Diyemedim.
Sustum, attım içime vesselam...
Zamanla her şeye alışıyor gibi hissediyorum.
Ya da kendimi öyle avutuyorum.
Ama her ne olursa olsun,
Yaşamak güzel diyebiliyorum biliyor musun üstad?
Öyle değil mi?
Etrafım dert dergâhı.
Ben zorla gülümsüyorum.
Sırtımdaki yüklerden kurtulamıyorum.
İçimden geleni yapamıyorum.
Hayallerime kavuşamıyorum.
Bitiğim resmen.
Hayırlısı diyorum.
En güzel temenni.
Olanları seyrediyorum.
Elim kolum bağlı ama.
Olsun be!
Ben nelere alışmadım ki?
Nelere göğüs germedim ki?
Bir temennim daha var bu karanlık geceden.
"Dualarımdaki" gibi olsun isterdim.
Öylece masum, öylece içten...




                                                                                  @Topalogluomur