14 Şubat 2018 Çarşamba
Kağıt-Kalem
Kimseye yetmek gibi bir derdim yok.
Kendimi toparlayamadım daha.
Hatta toparlanamadım daha.
İçime atayım diyorum.
Sonra "kalem" bana gel diyor.
Gel abi...
-Bunları yazmadan toparlayamazsın.
-Hatta toparlanamazsın.
"Kağıt" diyor ki:
-Ne oldu abi, ne derdin var?
+Cevap yok.
-Anlat işte abi, her şeyi biliyorum.
+Cevap yine yok.
-Düşünmemeyi denesene abi.
+Düşünmemeyi düşünüyorum lan.
+Nasıl deneyeyim?
"Kalem" yine soruyor.
-Abi, neden her şeyi bize anlatıyorsun?
+(Sessizlik)
Yok mu bir başkası?
Yok mu bize anlattıklarını dinleyen biri?
Derdine derman olan?
Bak bugün "sevgililer günü."
Yok mu gerçek sevgiyi sana gösteren?
Yok sanırım...
"Kağıt" araya giriyor.
Çok üstüne gidiyorsun.
Biraz rahat bırak.
Susuyor adam.
Belli ki sessiz çığlıkları var.
"Sessiz çığlık" nedir bilir misin?
Söylemek isteyip sustukların.
İçine attıkların.
Gözyaşların.
Birikir, birikir, birikir...
Her birikim bir sessiz çığlıktır aslında.
Yaşamayan bilmez.
Neyse...
-Abi, ben son bir şey soracağım. Sen "kalemi" boşver.
+Sor.
-Abi, geleceğe dair hayallerin var mı?
+Evet.
Cevap "evet" ama sor bakayım.
Bu hayalleri gerçekleştirecek heves kaldı mı?
Kalmadı işte...
Yalnız kalmayı istemek.
Kendini unutturmak.
Kendini de unutmak.
Bir süreliğine.
Hiç olmak.
Arkana dönüp bakmadan gitmek.
Terk-i diyar eylemek.
İnsanın en büyük sınavı bu.
Saat 00.02
Hayat çok kısa.
Kıymetini bilmek lazım.
Yeri geldiğinde çekip gitmek lazım.
Böyle karmaşık bir durum içindeyim vesselam.
Ne kurtulabiliyorum, ne çözüm bulabiliyorum vesselam.
Üzgünüm bir hayli vesselam.
@Topalogluomur
4 Şubat 2018 Pazar
İnziva
İnzivaya çekiliyorum.
Her şeyden.
Herkesten.
Böyle "cinayet" gibi bir arabesk şarkı açıp.
Defalarca dinliyorum.
Mesela Orhan Gencebay.
-Geceler daha acımasız gündüzden.
Gecelerin ne suçu var?
Her şeyden sıkıldığımı hissediyorum.
Ürkütüyor beni bu durum.
Sanırım hayat; "kendine gel artık!" mesajını veriyor.
Yüreğim sıkışıyor.
Hatta nefes alamıyorum.
Düşüncelerim...
Olumlu, olumsuz her detay.
Özgürlüğüne kavuşmak isteyen bir köle gibi.
Bunu ifade edebilmek bile yoruyor.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı.
Cümlelerin kendilerini yormak istemediği.
Noktaların virgüllere isyan ettiği.
Olumlu, olumsuz her detay.
Sonra...
Boş vermeye başlıyorum.
Bu en korktuğum safha.
Ben detay severdim.
Bunu yapamam.
Ama artık çok geç.
"Boş ver."
Her şeyi bir kenara bırak.
-Hamal gibi sırtımda taşıyordum dertlerimin yükünü.
"Boş ver" dedik ya.
İyi gelmeye başlıyor.
Belki de bu bir kabulleniş.
Acıması yok tarif ettiğim duyguların.
İyi misin diye soracağını mı düşünüyorsun?
-Yok öyle bir dünya.
Hayatta en çok değer verdiğin şeyi kaybederek başlarsın.
Bu dünyaya alışmaya.
Alıştığını sanarsın.
Halbuki daha "yeni başlıyoruz!" der sana hayat.
Korkuyla hüzün arasında bir duygu karmaşası.
Sevdiğin şarkının nakaratını beklemek gibi.
Bir an önce gelse de söylesem dersin.
Ama gerçekten...
-Yok öyle bir dünya.
Hüzünleniyorsun.
Gözlerin uzaklarda.
Ağlıyorsun.
Yağmur da yağıyor inceden ince.
Gözyaşların yağmur damlalarına ayak uydurmak ister gibi.
İyi gelmeye başlıyor.
Terapi gibi.
Alıştın mı?
Her şeye rağmen ayakta kalabilmeye.
Alıştın mı?
"Canın sağ olsun" diyebilmeye.
Alıştın mı?
"Eyvallah" diyebilmeye.
Evet. Alıştım.
Alışırsın tabi.
"Çünkü hem günahsız hem günahkarsın hayat gibi."
@Topalogluomur
Bkz: alıntı (Geceler daha acımasız gündüzden)
Bkz: alıntı (Hamal gibi sırtımda taşıyordum dertlerimin yükünü)
Bkz: alıntı (Çünkü hem günahsız hem günahkarsın hayat gibi)
Bkz: alıntı (Hamal gibi sırtımda taşıyordum dertlerimin yükünü)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

